Sıcak Sıcak,  Söyleşiler

ENJOY DERGİSİ SÖYLEŞİSİ / HÜLYA SEZGİN (HAZİRAN 2021 SAYISI)

*Mavisel Yener’i bize nasıl anlatırsınız?

Milyarlarca yıllık evrene kısa süreliğine konuk gelen “bir bakıp çıkacağım” diyen bir toz zerresiyim işte. Şu kısa sürede sevdiğim işleri yapma mutluluğunu veriyorum kendime. Yazdığım yüz elli kitap bu mutluluğun bir parçası.

 

*Başarılı bir diş hekimi iken nasıl başladı yazarlık yolculuğu?

Diş Hekimiyken yazmaya başlamadım ben, çok daha öncesinde yazıyordum zaten. Yazma tutkum ilkokul çağlarımda, öğretmenlerimin ve ailemin desteği ile başladı. Şanslı bir çocuktum, evimizin devasa bir kitaplığı vardı… Okudukça yazma sevincim de çoğaldı. Aslında klasiktir “çocukken yazmaya başladım” denir; ama ben bunu yazarlık olarak algılamıyorum elbette. Kitaplara olan yakınlık, diye adlandıralım onu. Ciddi ciddi yazmaya başlamam üniversite dönemlerinde oldu. Yarışmalara katıldım; birkaç ödül aldım. 1997’de “Gazete Ege’de çocuk sayfasını hazırlar mısın,” teklifini aldığımda bir yandan diş hekimliği yapıyordum. Gazetenin çocuk sayfasını hazırlamaya başladım. Yani önce gazete, dergi ve yarışmalar geldi. Ödül almıştım, ama yayımlanmış kitabım yoktu. Yayınevi ve editörden gelen teklifle ilk kitabım Mavi Elma’yı yazdım. Önce dergilerde, gazetede, yarışmalarda deneyim kazanmak donanımımı artırdı. Yine de ilkokul öğretmenimin katkılarını unutmam… Hem diş hekimliği mesleğimi sürdürdüm hem de yazarlık sürecimi devam ettirdim.

 

*Pek çok meslek, iş kolu, insan pandemiden kötü etkilendi. Gerek yazar, gerek  birey olarak size (iyi ya da kötü) neler yaptı? 

Karantina döneminde okul programları ve kitap fuarları askıya alındı, doğal olarak benim de çalışma programım 2020 Mart ayından itibaren ev içinde yürütülen bir programa dönüştü. Çalışan herkes gibi benim de hayatım değişti. Haftada en az altı kez uçağa binip şehir dışına giderken şimdi şehir merkezine bile gitmiyorum! Pandemi sürecinde etkinlikleri çevrimiçi yapmaya başladım. Çevrimiçi etkinliklerin biçimi, içeriği ve toplantıların hazırlık sürecinde teknik hazırlık yaptım öncelikle. Bilgisayarıma kamera takmak, iyi bir kulaklık almak, cep telefonumu sabitleyeceğim bir aparat almak gibi…  İçerikleri gözden geçirdim. Yüzyüze yapabildiğimiz bazı etkinlikler yerine çevrimiçi neler yapabilirim ona kafa yordum. Gündelik ev halimle çocukların karşısına çıkmamak için, söyleşi öncesinde hafif makyaj, derli toplu bir saç, renkli bir bluz tabii ki olmazsa olmazlarımdan oldu. Kendimi iyi hissetmek için her defasında parfüm bile kullandım 😊 Pandemi döneminde de çocukların okumaya devam etmesi ve öğretmenlerin çabaları alkışa değer.

 

*Yurt içi ve yurtdışında pek çok etkinlik ve kitap fuarına katıldınız ve küçük okurlarınızla buluştunuz. Yerli ya da yabancı çocuklarla buluşmak nasıl bir duygu? Etkileyen bir anınızı anlatabilir misiniz?

Pek çok farklı dile çevrildi kitaplarım, o ülkelerdeki çocuklarla da buluştuk. Aslında yeryüzündeki çocukların hepsi aynı şeylere gülüp aynı şeylere ağlıyor, çocukluğun dili bir başka. Van’da bir köy okuluna gittiğimde, çocuklar okudukları kitabın yazarı olduğuma inanmamışlardı. Onları inandırmak için epey uğraştım. “Yazarlar ölmüş olur, yaşayan yazar olmaz ki?” diyorlardı. Ömer Seyfettin’den başka yazar bilmeyen çocuklarla sonrasında çok iyi bir iletişim kurduk elbette.

 

*Yıllardır yazıyorsunuz ve çok da başarılısınız. Bu kadar öyküyü nasıl kurguluyorsunuz? Nelerden besleniyorsunuz?
İlham kaynağım yaşamın kendisi. Doğa, insanlar, olaylar, çevre, hayvanlar, duygular ve aklınıza gelebilecek yaşama dair her şey benim ilham kaynağımdır.

 

*Çocuk yazarı olmak konusunda pedagoji biliminin önemi nedir? Günümüzde pek çok yazar çocuk kitabı yazıyor ve sonra bunların sakıncalarını görüp dehşete düşüyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Çocuklar için yazacak kişilerin disiplinler arası bilgileri sindirerek, yeni bağlamlar oluşturabilmeleri önemli. Burada “sindirmek” önemli bir sözcük. Son zamanlarda, özellikle pandemi sürecinde, “yazar yetiştirme” iddiasında olan “online yazarlık atölyeleri” nin çoğaldığını görüyoruz. Kimisi bir haftada kimisi bir ayda biten bu kursların sonunda ortaya çıkan metinleri basanlar bile var. Edebiyat birikim işidir. Pedagojik, psikolojik, sosyolojik birikimin yanı sıra yaratıcılık kumaşı gerektirir. Çocuklar için yazarken pedagoji bilmek gerekir ama tek başına yeterli değildir.

 

Muazzez Tahsin Berkand

*Ailede sizden başka yazan, edebiyat ya da sanatla ilgilenen var mı? Genetik hafıza hakkında neler söylersiniz? 

Evet var. Dedemin, anneannemin, babamın kitapları var. Büyük halamız, romanlarıyla tanıdığımız Muazzez Tahsin Berkand. Belki genetik bir yatkınlık vardır yazmada. Fakat ailesinde hiç yazar olmayan, hatta okuma yazma bilmeyen anne babanın çocukları arasından da önemli yazarlar çıktığını biliyoruz. Yazmakta genetik hafıza yüzde bir etkili olsa da emek harcamadan, çok çalışmadan yazmak mümkün değil. 

 

*Öykülerinizde duru Türkçemizi çok güzel kullanıyorsunuz. Günümüz çocukları Türkçeyi güzel kullanıyor mu ve anne babalara düşen görev ne? 

Çocuklar az sözcükler konuşuyor, hızlı yaşamın hızlı ifade yöntemlerini kullanıyorlar. Çocuk dilini ailede öğrenir. Çocuklarımızla sohbet etmeye zaman ayırırsak, gündelik yaşamdaki dilimizde atasözleri, deyimler kullanırsak, doğal akışı içinde öğrenilecektir bunlar. Türkçesi iyi kitaplar okumak, iyi filmler izlemek, tiyatro izlemek, bunlar hakkında sohbete zaman ayırmak ailelerin sorumlulukları arasında. 

 

* Çocuklar hangi tür kitapları daha çok seviyor. Son yayımlanan kitabınız hangisiydi? Ufukta yeni kitaplarınız görünüyor mu? 

Çocuklar macera ve bilimkurgu türünü çok seviyorlar. Daha küçük yaş grubunun vazgeçilmezi ise masallar. Benim minik okurlarım şiirleri de çok seviyorlar artık. Son yayımlanan kitabım Sonsuzluk Kütüphanesi adlı fantastik romanım. Ufukta yeni çalışmalar var. Yine çok heyecanlı bir macera kitabı geliyor.

 

*Son romanınız Sonsuzluk Kütüphanesi hayali bir evrenin devasa kapılarını açıyor okuruna. Bu kapıdan girince nelerle karşılaşıyoruz? 

Sonsuzluk Kütüphanesi’nin kapısından girdiğimizde Donkişot, Pinokyo, Alice gibi belleklerde iz bırakan pek çok ünlü kurmaca karakter ve onların “hayal gücü yöneticileri”yle biraraya geliyoruz. Farklı dönemlerde yazılmış kitapların soluklarını, metinlerarası ilişkiler kurarak buluşturan bir roman. Kitapta anlatılan Sonsuzluk Kütüphanesi, yeryüzü var olduğundan bu yana yazılı olarak bırakılmış kültürel hazinelerin izlerini içinde saklayan, klasiklerin kahramanlarının yeni kılıklara bürünerek bugün de karşımıza çıktığı kocaman bir bellek.

Hayali, Maskanunka Adası’nda “Hayal Gücü Sendromu” görülüp herkes hayal kurmaya başlayınca kitap okumak yasaklanmış, kütüphane kapatılmıştır.  Maskanunka halkının dünyayı algılayışı değişmiştir. O sırada yanlışlıkla adaya gelen Pinokyo’nun en büyük hayali diğer çocuklarla eşit olabilmektir. Yalan söylediğinde renk değiştiren Maskanunkalılar ve yalan söylediğinde burnu uzayan Pinokyo arasında daha pek çok ortak özellik vardır.  Maskanunka halkı da Pinokyo da adaleti, eşitliği aramaktadır. Romanın şaşırtıcı sonunda, bireysel ve toplumsal yazgılarımızda kitapların gücünü fark ederken, insanlığın kültürel mirasını koruyabilme üzerine de düşünüyoruz. Gelecek yüzyılda olacaklara ait ipuçlarını elimizde tutuyor, sonsuzluk arşivine yüklenen bilgileri korumanın değerini fark ediyoruz. Okurları eğlenceli bir serüven bekliyor diyebilirim. 

 

*Size ulaşmak isteyen okurlar nereden ulaşabilirler?

www.maviselyener.net adresimdeki iletişim bölümüne yazabilirler. Ayrıca maviselyener instagram adresimden de ulaşabilirler.

 

HÜLYA SEZGİN

ENJOY DERGİSİ, HAZİRAN 2021 SAYISI

Paylaş:

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.