MAVİSEL YENER’İ KIZINDAN DİNLEMEK / M. ÖZLEM SEZER / DELİLER TEKNESİ (2014)
(DELİLER TEKNESİ EDEBİYAT DERGİSİ/ 2014 YAZ SAYISI)
MAVİSEL YENER’İ KIZINDAN DİNLEMEK…
Melek Özlem Sezer
Mavisel, yaptıklarıyla, düşledikleriyle, enerjisiyle “Acaba beni şaşırtmaya ne zaman son verecek? dediğim insanlardan. Bu nedenle onu bir de kızı Yasemin’den dinlemek istedim. Amacım, mucizelerinin arkasında yatan kurnazlıklar bulmaktı… Yoksa bir insan tek başına bu kadar işin altından kalkar mı? Ben sordum, bakın kızı Yasemin neler anlattı:
- Ben bazen Mavisel’e sorarım: Senin bizden sakladığın uzaylı bir ikizin mi var? Bunca işi üstelik böyle hızla ve bunca seyahatin arasında yapman mümkün değil. Sen uyurken o uzaylı ikiz mi başlıyor mesaiye? Mavisel güler, “Evet ya..” der geçer. Ben gözümle görmeden inanamam ama senin gözüne inanırım. Nasıl oluyor bu iş? Annenin bu kadar üretken olabildiği ev ortamı nasıl?
Aslında ev işlerine yardım eden minik yeşil cücelerimiz ve yemek pişiren mor ayı olmasa işimiz daha da zor olurdu. Hani kitabın sonunda her şeyin yoluna gireceğini, kahramanın rahat bir nefes alacağını biliriz ama yazarın bunu nasıl becereceğini kestiremeyiz ya, annem hem o yazar hem de o kahraman aslında. Onca işin altından nasıl kalkacağını kestiremiyorsunuz ama sonunda hem gazetedeki köşesini hazırlayacağını, hem bir haftada üç farklı kentte on farklı okulda söyleşi yapacağını, hem kız kardeşimle vakit geçireceğini hem de yeni kitabı üstünde çalışacağını biliyorsunuz. Sanırım burada en büyük etken annemin yaptığı işi seviyor olması ve ailesinin desteği.
- Mavisel Yener’in tüm kitaplarını okumak için bile epeyce uzun bir zaman gerek. Bir çocuğu oturtsan onun kitaplarının başına, bitirinceye kadar büyür. O zaman da yetişkin kitaplarına başlar zaten. Gerçi biz bir kitabını okumayı bitirmeden, matbaadan başka bir kitabının kokusu geliyor. Peki, senin en çok sevdiğin kitabı hangisi?
Şanslı bir çocuktum. Evde bana özel yazarım vardı. Okurları yeni kitabın yayımlanmasını beklerken ben çoktan okumuş olurdum. Hatta bazen henüz fikir aşamasındayken, kafasında kurgularken masal gibi anlatmaya başlardı. O yüzden her kitabının benim için ayrı bir yeri var. Ama sanırım en özeli Mavi Elma.
- Mavi Elma’yı bu kadar özel kılan ne senin için?
Aslında Mavi Elma’nın benim için bu kadar özel olmasının iki nedeni var. Birincisi, Mavi Elma annemin ilk kitabı. Romanı ilk anlattığı günü bile hatırlıyorum. Bir öğle vakti Antalya’da deniz kenarındaydık. Birkaç gün önce İnsuyu Mağarası’nı ziyaret etmiştik. Öylesine büyüleyici gelmişti ki anlattığı öykü, çok etkilenmiştim. İkincisi de Ece’yle Birce’yi kendimle kardeşime benzetmem. Ihlara kimi zaman tam bir Ece olabiliyor, tabii ben de Birce… Ve evet çocukluğumuzda kumanda için tartıştığımız doğrudur.
- En az sevdiklerin hangileri?
En az sevdiğim diyebileceğim bir kitabı yok aslında. Annem nasıl kitaplarını çocukları gibi görüyorsa ben de onları kardeşlerim gibi görüyorum. Elbette tüm kardeşler arasında olduğu gibi ara sıra kıskançlıklar oluyor ama birini diğerinden ayırmam imkânsız.
- Mavisel’in iyi bir çocuk yazarı olmasının en önemli nedenlerinden biri, çocukları iyi gözlemlemesi ve fikirlerini almasıdır kanımca. Peki, sana ve Ihlara’ya danışır mı?
Küçüklüğümüzden beri her kitabı daha yayınevine gitmeden okuyoruz, eleştirilerimizi yapıyoruz. Ama annem o kadar iyi bir gözlemci ki, bize söyleyecek pek bir şey kalmıyor. Ara sıra kitaplarında Ihlara’yla benim yapmadığımız şeyler görünce, “Kim bu?” diyerek karakterleri kıskandığımız oluyor ya da “Ben olsam böyle yapmazdım” diye itiraz ediyoruz. Sanırım biz hâlâ kendimizi annemin kitaplarındaki karakterler sanıyoruz, başka bir karakter görünce kıskanıyoruz.
- Artık kocaman, genç bir kadınsın. Hâlâ annenin çocuk kitaplarını okuyor musun?
Yaşça büyümüş olsam da hâlâ annemin küçük kızıyım ve her kitabını zevkle okuyorum. Kim demiş yetişkinler çocuk kitabı okuyamaz diye. =)
- Mavisel hep eşinden hem aşkla, hem vefayla söz eder ve başarılarında onun büyük katkısı olduğunu söyler. Biz de bu kadarına inanmakta güçlük çekeriz. Hatta bazen takılırız: Hep yoldasın, eşin gücenmiyor mu? Baban nasıl bir babadır ve birbirini aşkla, dahası saygıyla seven bir anne babanın çocuğu olmak nasıl bir şey?
Eminim ki pek çok kız çocuğu aynı şeyi söyler: babam mükemmel bir insandır. Çok anlayışlıdır, her zaman mantıklıdır, her konuya vereceği bir örnek, bir anekdot vardır ve harika yemek yapar. Böyle birine âşık olmamak mümkün değil sanırım. Ben de Ihlara da babasına âşık olan kızlardanız. Herkesin birbirini bu kadar çok sevdiği bir evde büyümek mutluluk ve huzur verici. Tabii yemek masasında babamın yanındaki yeri kapmak için hem annemle, hem kız kardeşimle hem de köpeğimizle mücadele etmek zorunda kalmanın sıkıntısını saymazsak.
- Baban da Mavisel’in çocuk kitaplarını –yani hepsini- okur mu? Sence baban bir yazar eşi olarak nasıl biridir?
Babam da tıpkı bizim gibi annemin tüm kitaplarını okur, fikirlerini söyler, eleştirilerde bulunur. Aslında tıpkı annem gibi o da çok iyi bir gözlemcidir ve hiçbir şeyi unutmaz. Kendi çocukluğundan, şimdiki çocuklarda gözlemlediklerinden örnekler verir. Aslında babam da annemin ilham kaynaklarından biridir ve en büyük destekçisidir.
- Öğretmen çocukları anne babalarının öğrencilerine olan sevgisini kıskanır bazen. Onlara ayrılacak zamandan çalındığını düşünürler. Peki sen, annenin çevresi böyle binlerce çocukla kuşatıldığında birazcık gücenir miydin?
Aslında gücenmek ya da kıskanmaktan çok gurur duyardım, biraz da hava atardım. Sonuçta onca çocuğun hayranlıkla baktığı yazar, sabah benim ekmeğime tereyağı sürüyor. Hiçbir zaman annemin eksikliğini hissetmedim, o yüzden okurlarıyla paylaşmaktan da çekinmedim.
- Çevrendeki teyzelerin, amcaların büyük bir çoğunluğu yazar. Sen onlarla birlikte büyüdün. Pek çok kişi sevdikleri kitabın yazarını tanımak istemez. Senin için nasıl bir şey kitapları yazarlarıyla birlikte düşünmek?
Gerçekten hayatımın büyük bölümünde, çocukların hayran olduğu yazarlara ben ‘teyze’, ‘amca’ diye seslendim. Bunun en büyük artısı tıpkı annemin kitaplarını olduğu gibi onların da kitaplarını henüz yayımlanmadan okuyabilmekti. Aytül Akal’ın Süper Gazeteciler’ini belki kendi çocuklarından sonra ilk ben okudum. Her kitap fuarında Fatih Erdoğan’a sarılıp fotoğraf çektirdim. Bence bir çocuğun en sevdiği kahramanları yaratan insanların arasında büyümesi, onların hayal dünyalarına diğer okurlarından daha yakın olabilmesi, bir sihirbazın eşyalarını karıştırmak gibi.
- Mavisel hep neşeli, olumlu, kıpır kıpır, muzip birisi… Hele mail yazarlığı diye ayrı bir kategori oluşturacak kadar mizahi bir dili var ki beni hep şaşırtır. Evde ve annelik gibi neşeli ama aynı zamanda stresli bir unvanı taşırken nasıl?
Annemin anneliği stresli bir unvan olarak gördüğünü pek sanmıyorum. Biz daha çok arkadaş gibiydik. İletişimimiz de her zaman bunun üstüne kurulu oldu. Elbette Mavisel Yener’in kızlarının pek de uslu çocuklar olmayacağını tahmin edersiniz ama çocuklar ne yapsın başı çeken anneleriyse.
- Yaşamını yazıyla kuran bir insan Mavisel. Sözlü iletişimin yanında, yazılı iletişim de kurmanıza neden oluyor mu bu?
Ailemden uzak yaşıyorum. Tabii buna bir de annemin sürekli seyahatte olması eklenince çoğu zaman yazarak birbirimize ulaşabiliyoruz. Küçüklüğümde de özür dileyeceğim ya da bir şey isteyeceğim zaman anneme mektup yazardım. Sanırım bizleri de yazmaya alıştırdı. Ama bunu sözlü iletişim yeterli gelmediği için değil de birbirimizle yazışmaktan keyif aldığımız için yapıyoruz.
- Refik Durbaş’ın çok sevdiğim bir şiiri var: “En yaramaz abla/ Kuşların ablası/ Çünkü kardeşleri/ Bütün gün sokakta”. Mavisel gibi yaramaz bir anneyle oynanan oyunlar nasıldı?
Annem sanırım her zaman biraz muzip bir anne oldu. Zaten evde üç kız kardeş gibiyiz; işimiz gücümüz yaramazlık yapmak. Ihlara bana oyun arkadaşı olacak diye doğumunu dört gözle beklemiştim ama annem her zaman en yaratıcı, en eğlenceli oyun arkadaşım oldu. Hâlâ da yaramazlık yapmak istediğimde ilk kapısını çaldığım annemdir.
- Siz annenle görünüş olarak çok benziyorsunuz. Peki kişiliğinizde neler benziyor, neler farklılaşıyor? Annenden hangi özellikleri miras alıp, hangilerini bırakmak isterdin?
Sanırım annemden bana miras kalan en büyük şey okuma sevgisi. Ama yaratıcı bir annenin pek de yaratıcı olmayan kızı olarak yazmaktansa kitap çevirmeyi tercih ettim. Hem annemle aynı havayı soluyorum hem de en sevdiğim şeyi yapıyorum: bol bol kitap okuyorum. Onun kadar yaratıcı olabilmeyi isterdim. Yine de bugün sevgiyle yaptığım işi onun sayesinde keşfettim.
Tabii bir de bitip tükenmek bilmeyen enerjisi var. Bazen yalnızca yaptıklarını dinlerken yorulduğumu hissediyorum. Sanırım onun kadar hareketli, enerjik olmayı da çok isterdim.
Ondan almak istemeyeceğim bir özellik yok sanırım. Ben tipik bir, annesini örnek alan, kocasında da babasını bulmak isteyen kız çocuğuyum.
- Sen annene hediye edeceğin bir kitap yazacak olsan, nasıl bir kitap yazardın ve bu kitabın adı ne olurdu?
Annemle hayat gökkuşağının bir renginden diğerine atlayarak seksek oynamak gibi. Kimi zaman kendimi annemin hayal dünyasında, kitaplarında bir karakter gibi hissettiğim oluyor. Hatta bazen iç sesim üçüncü kişi ağzından bana hayatımı, o anda olanları ve hissettiklerimi anlatmaya başlıyor.
Annemle hayat yarı yarıya bir masal dünyasında yaşamak gibi. Mesela küçüklüğümde mutfağımızla salonumuzu bağlayan gizli bir geçit olduğunu hatırlıyorum; hatta sık sık o geçidi kullandığımı bile hatırlıyorum ama aslında hiçbir zaman öyle bir geçit olmadı…
Sanırım anneme bir kitap yazacak olsam, onunla hayatımdan yola çıkarak Tarsem Singh’in The Fall adlı filminin senaryosuna benzer bir kitap yazardım. Adı da sanırım “Annemin Düşü” ya da “Düşüm/Düşün” gibi bir şey olurdu.