HAYALLERİMİZ BİZE ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ DUYUMSATIR / ARTFULLING / DAMLA KARAKUŞ (21 HAZİRAN 2021)
Kaleme aldığı kitaplarla çocuk edebiyatımızda özel bir yere sahip olan Mavisel Yener ile Şarkım Nerede? ve Topum Nerede? kitapları odağında edebiyatının akışı üzerine konuştuk.
Diş Hekimliği okuyor, küçük bir çocukken astronot olma hayalleri kuruyor ve edebiyat için üretiyor. Payımıza düşen kısacık yaşamda kendine sevdiği işleri yapmanın mutluluğunu verdiğini söyleyen Mavisel Yener, yaşamını, kitaplarla kuşattığı dünyasında çocuklar için üreterek sürdürüyor. Şöyle diyor çocuk edebiyatındaki yolculuğu için: “Umut ve coşkuyla yazıyorum çocuklara. Henüz yazmadığım bir kitabı düşünmek bile beni heyecanlandırıp uykularımı kaçırabiliyor. İşte o kaçan uyku bile, yazmanın çok güzel yanlarından biri.”
Keyifli okumalar…
Mavisel Hanım, bu soruyu sormayı çok seviyorum. Ulaşılanın dışında kalemi ve duygularıyla Mavisel Yener kimdir?
Milyarlarca yıllık evrene kısa süreliğine konuk gelenlerden biriyim işte. Şu kısa sürede sevdiğim işleri yapma mutluluğunu veriyorum kendime. Yazdığım yüz elli kitap bu mutluluğun bir parçası.
Biyografinizde hayalinizin astronot olup bir gün uzaya yolculuk yapmak olduğu yazıyor. Bu hayali size kurduran şey neydi? Hayallerimizin yaşamımız üzerinde sizce nasıl bir etkisi var?
1969’da ben yedi yaşındayken insanoğlu ilk kez aya ayak bastı, çok heyecanlandım; bütün gece ayda dolaşan o insanları görebilmek için ay dedeye baktım. İşte bu hayali o zaman kurdum. Bir gün ben de astronot olup uzaya gidecektim. Belki fiziksel olarak gidemedim ama hayallerimde ve kitaplarımda defalarca gittim, kahramanlarımı götürdüm. Hayallerimiz bize özgürlüğümüzü duyumsatır her zaman.
Çocuk edebiyatına sayısız katkınız, nice güzel eseriniz var. Diş Hekimliği okuyor, astronot olma hayalleri kuruyor ve edebiyat için üretiyorsunuz. Peki, yazma tutkunuzu ilk ne zaman fark ettiniz?
Yazma tutkum ilkokul çağlarımda, öğretmenlerimin ve ailemin desteği ile başladı. Şanslı bir çocuktum, evimizin devasa bir kitaplığı vardı… Okudukça yazma sevincim de çoğaldı. Aslında klasiktir “Çocukken yazmaya başladım,” denir ama ben bunu yazarlık olarak algılamıyorum elbette. Kitaplara olan yakınlık, diye adlandıralım onu. Ciddi ciddi yazmaya başlamam üniversite dönemlerinde oldu. Yarışmalara katıldım; birkaç ödül aldım. 1997’de “Gazete Ege’de çocuk sayfasını hazırlar mısın,” teklifini aldığımda bir yandan diş hekimliği mesleğimi sürdürüyordum. Gazetenin çocuk sayfasını hazırlamaya başladım. Yani önce gazete, dergi ve yarışmalar geldi. Ödül almıştım ama yayımlanmış kitabım yoktu. Yayınevi ve editörden gelen teklifle ilk kitabım Mavi Elma’yı yazdım. Önce dergilerde, gazetede, yarışmalarda deneyim kazanmak donanımımı artırdı.
Yazma rutinim gün içindeki programıma bağlı olarak değişebiliyor. Ama değişmeyen tek şey her gün mutlaka yazma ve okumaya zaman ayırmaktır. İlhamın gelmesini falan beklemem, yazmaya oturduğum an ilhamı yanı başımda bulurum zaten.
Dünyaca oldukça zor bir süreçten geçiyoruz. Bu süreç sizi nasıl etkiledi? Sizin için pandemi nasıl geçti/geçiyor?
Benim için oldukça verimli geçiyor günler. Evde kalıp okumayı, yazmayı seven biri olarak bunu bir fırsata dönüştürdüm diyebilirim. Daha çok kitap okuyabiliyorum. Bunların yanı sıra izlemeyi istediğim ama ertelediğim iyi filmleri izliyorum. Bir de kendime sordum: “Hayatın boyunca yapmayı isteyip ama zamansızlık nedeniyle yapamadığın şey nedir?” diye. Bunun yanıtı “gitar çalmak” olarak çıkıp geldi belleğimden. Hemen kızımın gitarını aldım ve internetten derslere başladım. Korona günlerinden gitar öğrenmiş, gitar çalabilir olarak çıkacağım. Ayrıca bu yıl okullarına gitmek için söz verdiğim ama zorunlu evde kalma nedeniyle gerçekleştiremediğim etkinlikleri internet üzerinden canlı olarak yapmaya başladık. Okullar, yayınevlerim ile programı yapıp bana bildiriyorlar, ben de çocuklarla ekranda buluşup onlarla söyleşiyorum, sorularına cevap veriyorum. Öylesine çoğaldı ki, günde beş ayrı okulun öğrencileriyle buluştuğum oluyor. Aynı zamanda bir eş ve anneyim. Evimin sorumluluklarını da bunlara ekleyince günler dolu dolu geçiyor. Okuyan, yazan ya da sanatla ilgilenenlerin evde sıkılmasına olanak yok zaten.
Bizi Şarkım Nerede? ve Topum Nerede? kitaplarınız buluşturdu. Bu serinin amacı nedir? Bir sonraki kitabın konusu belli mi?
Bütün kitaplarımı yazarken başat amacım, çocukları sevebilecekleri kitaplarla buluşturmaktır. Çünkü sevmek, kitap okuma alışkanlığı oluşturmanın anahtar sözcüğüdür. Bu serinin bir sonraki kitabını yazdım, resimlenme aşamasında. Hayal gücü ve takım çalışmasını öne alan bir kurgusu var.
Şarkım Nerede?’de kendini tanımanın önemine odaklanıyorsunuz. İnsanın kendini tam anlamıyla bulması ya da kendiyle yüzleşmesi mümkün mü? Bu konudaki düşüncenizi merak ediyorum. Kendinizi tanıdığınızı düşünüyor musunuz, yoksa her gün yeniden keşfetmek diye bir şey var ve bu zor mu?
Birçoğumuz kendimize emek vermeyi, ihtiyaçlarımızın gerçekte ne olduğunu anlamayı öncelemiyoruz. Bunun yerine başkalarına kendimizi anlatmaya, kendimizi değiştirmeye ya da başkalarını gözlemlemeye çaba gösteriyoruz. Oysa ilk gözlemlemesi gereken nokta, insanın kendisidir. Bireyin kendini tanıyabilmesi, hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırır; mutlu, kararlı olmasını, iyi hissetmesini sağlar. Kendi davranışlarını çözümleyebilen kişi her gün yeniden kendini keşfetmez ama her gün bu yolda biraz daha ilerlediğini duyumsar, yaşam sürecimde bu felsefenin izini sürmeye çalıştım. Şarkım Nerede? kitabındaki nota şarkısını hep başkalarında aradı, oysa kendisi şarkıydı zaten!
Kitaplar kuşkusuz ruhumuzu iyileştiren, bizi büyüten en kaliteli yol arkadaşlarımız. Kitap okumanın ya da hatta yazmanın, insanın kendini tanıması sürecindeki yolculuğuna etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kitap okuma ve yazma yolculuklarımızda nice kapı açılır ve kapanır. Bu bir olasılıklar yolculuğudur, işte o olasılıklar içinde kendi duygu ve düşüncelerimizin yeraltı ırmağında dolanır dururuz. Kitaplarda nice yaşantıya tanıklık ederiz, o sırada yarıklardan, çatlaklardan fışkıran, aslında kendi yaşantımızdır. Bazıları, önce kitabın son sayfasını okur; işte yalnızca bu bile kendini tanıması için önemli bir ipucudur!
Topum Nerede?’dede spor yapmayı çok seven bir nine üzerinden yine farklılıklar ve kendini keşfetme üzerine renkli bir hikâye anlatıyorsunuz. Farklı olanı kabul etmek neden bu kadar zor?
Topum Nerede? adlı kitabımda, bizimle aynı olmayana karşı nasıl da önyargılı baktığımızı mizahi bir dille anlattım. Mizahın düşündürücü yanından yararlandım. Elbette, benzerliklerimiz ve farklılıklarımızdır yaşamı güzelleştiren. İnsanlar kendilerini bile oldukları gibi kabul etmekte zorlanırken farklı olanları kabul etmekte daha da büyük zorluk çekiyorlar sanıyorum. Farklı olanı kabul etmek için önce kendini keşfetmeli, kendisindeki farklılıklarla barışmalı birey.
Çocuk kitaplarının en güzel yanı kuşkusuz renkleri; çizimler Berk Öztürk’ ait. Nasıl bir süreçti?
Berk Öztürk, ülkemizin yetiştirdiği iyi çizerlerden. Bu projede onunla çalışmaktan mutluluk duydum. Bu süreçte benim edebiyat dilim ile onun resim dili büyük bir uyum içinde yol aldılar. Açıkçası, birbirimize bir şeyler açıklamak/anlatmak, bazı şeyleri gerekçelendirmek zorunda kalmadık. Sanata bakışımız aynı eksende kesişti. Aracılığınızla bir kez daha ona teşekkür ederim.
Peki, hikâyelerinizin çıkış noktası nedir? Çok üretken bir yazarsınız, ilhamınızı nerede arar, bulursunuz?
Her kitabın çıkış noktası farklıdır elbette. İlk çıkış noktası, çocuklara sevebilecekleri, özgün kitaplar sunmaktı. Beni bu denli üretken yapan şey, döndüğüm her köşede karşılaştığım öyküler, anlatılacak binlerce insan, duyduğum sesler, gördüğüm renkler, hayaller, iz sürmeler, çocuk gülüşleri ve bunları anlatmayı ertelememe duygusu. Bu serinin üç kitabında ana kurguda müzik, spor, resim öğelerinden yararlandım, kendini tanıma, birlik olma, farklılıkları kabullenme, takım çalışması yapma, hayal kurma gibi fikirler üzerinde okuru düşündürmek istedim. İlhamı hiçbir zaman aramadım, nereye gitsem onunla karşılaşıyoruz zaten! Çevremizdeki her şey bir şeyler sezinletip esin kaynağı olmuyorsa yazar değilsiniz zaten!
Çocuklar için yazmak nasıl hissettiriyor? Bu işin en güzel yanı sizce ne?
Umut ve coşkuyla yazıyorum çocuklara. Henüz yazmadığım bir kitabı düşünmek bile beni heyecanlandırıp uykularımı kaçırabiliyor. İşte o kaçan uyku bile, yazmanın çok güzel yanlarından biri.
Çocuklar ve gençler için romanlar, öyküler, şiirler yazıyorsunuz. Tiyatro alanında da birçok eseriniz var. Edebiyatın pek çok türünde eser vermek, bir yazara neler katıyor? Size neler kattı?
Yazmayı bir laboratuvar çalışması gibi algılayan biriyim. Bir bilim insanı buluş yaparken hiçbir yeni yönteme gereksinim duymuyorsa buluş da yapamaz. Yani önce, bir şeylerin geliştirilmesinin, yenilik getirmenin gerekli olduğunu düşünmesi gerekir. Ben de ilkin bunu düşünmeye başlarım. O sırada araştırmalara başlarım. Araştırma sürecimde çok şey öğrenirim. Edebiyatın bana kattığı en önemli şey disiplinlerarası alandaki bilgilerimi çoğaltmak oldu. Elbette bunun yanı sıra, edebiyat sayesinde iyi bir gezgin ve gözlemci oldum. “Görme”nin ne demek olduğunu anladım.
Kitabın arka kapağında da “bol ödüllü yazar” şeklinde anılıyorsunuz? Edebiyatta ödüller sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ödüllerim sorumluluk yüklüyor bana. “Daha da iyi olmalıyım,” duygusunu yaşıyorum. Elbette ödüllerin hepsi mutluluk verir ama en büyük ödül okurlarımdan gelen mektuplar, e-postalar. Onları biriktirdiğim bir dosyam var, en büyük ödülüm o.
Yazmaya dair hayali olan ve henüz adım atamamış kişilere bu serüven öncesinde neler önerirsiniz?
Okusunlar, yazsınlar, hayal etsinler, denesinler… İnatla, vazgeçmeden, sabırla çalışsınlar. Ben öyle yaptım!