2018 ANDERSEN TÜRKİYE ADAYI MAVİSEL YENER İLE SÖYLEŞİ / HALIKENT GAZETESİ (HAZİRAN 2017)
Mavisel Hanım, çok okunan bir yazarımızsınız. Çocuklarla bir arada geçen bir zamana eşlik eden bir yazarımız olarak çocuk okurumuza yönelik neler değişti?
Burada “hangi çocuk okur? Hangi kültürde yaşayan çocuk okurdan söz ediyoruz?” sorusunu sormam gerekir. Her çocuğun kendi kültürel ortamı içinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde artık bütün toplumlar, bütün kültürler için geçerli, değişmez bilgiler olamayacağı açıktır. Ama şunu söyleyebilirim; görevimiz evrenseli ve yereli, bütünü ve parçayı, benzerliği ve farklılığı birlikte düşünmektir. Ne değişirse değişsin değişmeyen hayaller kurmaktır. Çocuk ile yazar birbirine pusula olurlar her daim; birlikte hayaller denizine yelken açarlar.
Sizin çocukluk günleriniz ile şimdinin çocukları arasındaki yaşam ilişkileri nedir sizce? Yazmanın ve okumanın bu zaman ilişkileri bakımından değerlendirmesini yapabilir misiniz?
Dış uyaranların şimdiki kadar fazla olmadığı bir dönemde büyüdük biz yaştakiler. Televizyon bile ben on yaşlarındayken evlerimize girebildi. Bilgisayar, tablet, cep telefonundan söz etmiyorum bile. Uyaran çok olmayınca doğal olarak kitabınızla daha çok baş başa vakit geçirebilirsiniz. Belki de daha çok hayal bile kurabilirsiniz. Şimdi çocukların zamanını verebileceği daha fazla uyaran olması, kitapların daha da ilgi çekici olması gerekliliğini beraberinde getiriyor. Kitap, bir diziden ya da bilgisayar oyunundan daha heyecan verici olmalı ki, çocuk kitabı tercih etsin.
O kadar üretkensiniz ki dile kolay 100 kitabın yazarısınız. Nasıl yazıyorsunuz ne kadar sürede bitiyor bir romanınız?
Her roman için bu sorunun yanıtı değişir. Kimisi birkaç aylık yoğun bir çalışma ile biter kimisi bir yıldan daha uzun süre alır.
İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz? Bunu gerçekleştirmek sizin hayaliniz miydi? İlk kitabınızın adı nedir?
1998’de yayımlanan ilk kitabımın adı Mavi Elma. Lise yıllarımdan beri birçok yarışmaya katılıyor, masal, öykü türlerinde ödüller alıyordum, gazetede çocuk sayfası hazırlıyordum. Dergilerde yazılarım çıkıyordu. Bir gün bir yayınevinin editörü benden kitap yazmamı istedi. Bunca ödülü olan birinin kitabını basmak isteriz, dedi. Çok şaşırmıştım. Yani benden bir kitap yazmam isteniyordu. Böylece ilk kitabımı yazdım. Çocukluğumdan beri yazar olmayı hayal ederdim ama ilk kitabımı çıkarana kadar geçtiğim uzun bir yol var. Şimdilerde “ bir öykü yazdım hemen kitabım çıksın,” diyenleri duyunca şaşırıyorum. Bunun için önce dergilerde yazmalısınız, pişmelisiniz, sabırlı olmalısınız…
Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle, nasıl bir coğrafyada yazmayı tercih ediyorsunuz?
Sessiz bir ortamda tamamen konsantre olmam gerekiyor. Bilgisayarım ya da kâğıdım, kalemim yanımdaysa ve ortam sessizse bana yeter.
Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfi mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?
Konuları ben seçmiyorum. Onlar beni seçiyor. “Beni yaz” diye tutturuyor, sürekli beynimin içinde dönüp duruyor. Yaşam akıp giderken etkilendiğimiz onlarca şey oluyor elbette ama onlardan hangisini yazacağımın seçimine zaman harcamıyorum. Kendisi dayatıyor zaten konunun.
Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?
Sonunu bildiğim kitabı asla yazmam. Çünkü bana heyecan vermez. Ben yazdıkça gelişen olay örgüsü beni de okuru da daha çok heyecanlandırır.
Yazarların, özellikle çocuklara yönelik yazanların bu konulardaki en önemli sorumluluğu nedir?
Yazarın en önemli sorumluluğu çocuğu sevebileceği kitaplarla buluşturmaktır. Bunu nasıl yapacağı ise yazara kalmış… Diliyle, kurgusuyla, resimlemesiyle bir bütün olarak çocuğa sevebileceği eserler vermek zorundayız. Eğer kitabı sevmezse bağ kuramaz, bağ kuramazsa da kitap okuma sevgisi gelişemez.
Çocuklara okuma gereksinimi kazandırmada izlenebilecek yöntemler üzerine görüşleriniz nedir?
21.yüzyıl çocuğunun ilgileri değişti, onları bizim çocukluğumuzda sevdiğimiz kitapları sevmeye zorlayamayız, zorlarsak kitap okumayı sevmeyen bir nesil yetişir. Çocuklara okuma gereksinimi kazandırmada anahtar sözcük sevgi. Eğer onları sevebilecekleri kitaplarla buluşturabilirsek bu anlamda önemli adımlar atabilirler. Bu noktada öğretmenlere ve ailelere önemli görevler düşüyor elbette. Çocukların ilgi alanına giren kitapları önermenin yanısıra onların seçimlerine saygı duymak önemli. Bu arada, yetişkinlerin de okuyarak iyi örnek olması gerekir. Okuyan bir öğretmenin öğrencileri de okuyacaktır. Okuyan ve sofrada kitap hakkında konuşan bir ailenin çocuğu da okuyacaktır. Siz dizi filmin başına geçer, çocuğa da “git kitabını oku” derseniz bu iş olmaz. Ona iyi örnek olmak, evde televizyonu kapatmayı bilmek çok önemli.
Bireyin kitapla buluşabilmesi, birçok etkeni içinde barındıran bir unsur, başarılı bir okumanın, yani başarılı bir buluşmanın gerçekleşmesini sağlamak adına neler yapılabilir?
Başarılı bir buluşmanın ilk şartı yaş grubuna göre kitaptır. Ne kadar iyi bir kitap olursa olsun eğer çocuğun yaş grubuna uygun değilse, buluşma başarısız olur. Bunun yanısıra dil, çocuğun ilgi alanları, kitabın tasarımı da çok önemli.
Çocuk okurlarınıza yönelik şiir atölyesi-öykü atölyesi çalışmaları yapıyorsunuz onların içindeki düşler sayesinde yazdıklarıyla yepyeni dünyalara açılırken, gerçekler dünyasını da bambaşka boyutlardan, farklı açılardan görme ve algılama olanağı bulmasını sağlıyorsunuz? Atölye çalışması birçok öğrencinin belki de yazarlık yolunda attığı ilk adımlar oluyor. Bu çalışmaları yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
Çocuklar, kimi zaman da öğretmenler için yıllardır gerçekleştirdiğim atölyelerde beyin fırtınaları yapıyoruz. Şiir ya da öykü okurken ve yazarken bu eylemin dokusuna gizlenen incelik, zekâ, ironi, ustalık, estetik kavramlarına kafa yoruyoruz. İyi örneklere bakıyoruz. Herkesin yararlanabilmesi için, atölye programlarımda yaptığım uygulamaları kitaplaştırma fikri aklıma geldi. Bu alanda ilk yazdığım kitap Eğlenceli Şeyler Kitabı adlı atölye kitabım oldu. İçinde pek çok farklı türü barındırıyor. Atölye çalışmalarının en önemli amacı çocukların yaratıcılıklarını tetiklemek ve yazının eğlenceli yanını onlara fark ettirebilmek. Bunu başardığımızı Demirci’deki çalışmamızda siz de gözlemlediniz.
İlerleyen yıllarda Eğlenceli Şeyler kitabının minik yazarlarını bir araya getirerek büyük bir buluşma ya da kitaptan seçilen şiirler ve öyküleri değerlendirmeyi hiç düşündünüz mü? Siz ve sizin dokunduğunuz minik yüreklerin buluşması harika olur bence…
Bunu hiç düşünmemiştim İlknur Hanım. Ama harika bir fikir. Çocuklar atölye kitabına yazdıkları şiirleri, öyküleri, denemeleri yıllar sonra okuduklarında eminim kendileriyle gurur duyacaklardır. Bu buluşmayı yapalım evet!
Deneyimli ve başarılı bir yazar olarak, çocuklar için yazmaya yönelenlere neler söylemek istersiniz?
Çocuklar için yazmak “çocuk işi” değildir, dünyanın en ciddi işidir. Çocuğa yazmak, edebiyat disiplinini tam anlamıyla bilmeyi, çocuğun gelişim basamaklarını çok iyi kavramayı, pedagojik yaklaşımdan haberdar olmayı gerektirir. Bu nedenledir ki yetişkinler için yazan çok iyi yazarların çocuklar için yazdıkları kitaplar bazen başarısız olabiliyor.
Mavisel Yener’i, 2004’te yayımlanan Mavi Zamanlar adlı ödüllü çocuk romanıyla tanımıştım. Mavi Zamanlar, insan sevgisini temel alan eserlerinizde ilgi çeken konulardan birini, doğal ve tarihi çevrenin sevilmesi ve korunması oluşturuyor. Bu konu “Mavi Zamanlar’da doruğa ulaşmış. Eseri büyük bir heyecanla okudum. Arkeolojik- mitolojik konusu, heyecan dolu hareketli kurgusu ve mizahi boyutlarıyla içimde hâlâ yaşamayı sürdürüyor. Her kitabınız sizin için özel ve anlamlı biliyoruz ancak bir isim istesek hangisi olurdu?
Mavi Zamanlar’ın yüreğine inmişsiniz, değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim. Mavi Zamanlar 27.baskısını yaptı, rekora gidiyor. Her kitabım benim için çok özel evet, hepsi evladım gibi, o nedenle aralarından birini seçemem.
Dolunay Dedektifleri serisinde incelikli dil ve üslubunuz, çocuk kahramanların konuşma ve diyaloglarında, roman atmosferini yaratmada çok etkin rol oynuyor. Korkulu, gizem ve merak dolu bir maceraya eşlik ediyor okurlarınız. Dolunayın soğuk ve soluk ışığında büyüyen gölgeler, karanlıktan gelen fısıltılar, uçuşan yarasalar, karaltılar, mezar taşları, el fenerinin cılız ışığı, karanlığın içinden beyaz bir kedinin ortaya çıkması… ve daha ne çok heyecan var Dolunay Dedektifleri nasıl oluştu?
Değerlendirmeleriniz iyi bir okurun değerlendirmeleri, teşekkür ederim. Dolunay Dedektifleri serisi çocuk okurlarımın çok sahiplendiği bir seri oldu. Onlar macerayı çok seviyor. Her kitabın farklı bir ilimizde geçmesi de onlara ilginç geldi. Bu seri de çok baskı yaptı, çocukların zevkle okuduğu kitaplar arasına girdi. İlk kitap İz Peşinde’yi yazdığımda bunun bir seri olacağını ben de bilmiyordum. Fakat okurlarım bunun bir seri olması gerektiği konusunda epey mektup yazdılar bana. Onların sürekli beni motive etmesiyle altı kitap yazdım. Demirci’deki buluşmamızda ise yedincisini yazmam konusunda epey öneri geldi çocuklardan.
Demirci’de öğrencilerimizle gerçekleşen buluşmanızda neler hissettiniz? Gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Demirci’de olmak benim için ilham verici oldu. Demirci’de sizin gibi öğretmenlerle ve edebiyatsever müdürlerle tanışmak, Milli Eğitim Müdürlüğünüzün ilgisini görmek beni çok mutlu etti. Misafirperverliğinizin yanısıra çocuklara okuma kültürü verme konusundaki çabalarınızı ülkenin her yanında anlattım, anlatıyorum. Başka ilçelere de örnek olması gereken bir çalışma yaptınız. Çocuklarla ilgili gözlemlerimi düşündükçe yüreğim ışıldıyor. Onlarla yaptığımız atölye çalışmasında yazdıkları şiirler, kitaplarla kucaklaşmaları, sordukları zekice sorular en güzel anılarım arasında yerini aldı bile. Bu vesile ile bir kez daha teşekkür ederim.
Mavisel YENER Çocuk edebiyatının nobeli sayılan H.C.Andersen Ödülüne 2018 Türkiye adayı olarak gösterildiniz.Öncelikle sizi yürekten kutluyoruz.Her iki yılda bir, tüm eserleri ile çocuk edebiyatına kalıcı katkı yapmış olduğu kendi ulusal IBBY teşkilatınca (Türkiye’de ÇGYD) belirlenerek aday gösterilen ve bu adaylar arasından uluslararası bir jüri tarafından seçilen Hans Christian Andersen Ödülü, alanın en prestijli ödülü bu ödüle aday gösterildiğinizde neler hissettiniz bizimle paylaşır mısınız?
Ülkemi yurtdışında temsil etmek elbette onur verici. Ödüle aday olmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Çok mutlu oldum. Yayınevlerimle birlikte, uluslararası jüriye gönderilecek ingilizce dosya üzerinde çok çalıştık, en iyi biçimde temsil edecek bir dosya olduğuna inanıyorum. Bireysel olarak değil ama Türk çocuk edebiyatını görünür kılmak adına önemsiyorum bu çabayı.
Yıl içerisinde birçok faaliyetiniz oluyor öğrencilerin inanılmaz sevgisi ve ilgisi var size dair buluşmalarınızda yaşadığınız en unutulmaz anınız neydi bizimle paylaşır mısınız?
Pek çok anım var elbette, birini paylaşayım. Van’ın bir dağ köyündeki okulda karşılaştığım Cemo’yu hiç unutamam. “Sen yazar değilsin, çünkü yazarlar ölü olur!” demişti. Okul kitaplarında hep ölmüş yazarların metinlerini gören, sadece Ömer Seyfettin kitaplarını okuyan Cemo’yu yazar olduğuma inandırmak hiç de kolay olmamıştı!
Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için tavsiyeleriniz var mı
Yazmak isteyen yazmaya nasıl başlaması gerektiğini bilir. İç sesi bunu ona söyler. Kimseden tavsiye almasınlar, yüreklerinden geleni yapsınlar derim!
Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?
Bana doğrudan yayınevi editöründen teklif geldiği için böyle bir zorlukla karşılaşmadım doğrusu. Eğer iyi yazıyorsanız bir biçimde su yolunu bulacaktır. İyi metinleri yayımlayan pek çok yayınevi var. Süreç, yayınevinin eserinizi istemesi ile başlar. Sonrasında sizinle sözleşme yaparlar. Editöryal çalışma başlar ve yayımlanma sürecine girilmiş olur. Bu alanda emek harcamadan “iki satır yazdım hemen kitaplaşsın” mantığı ile yaklaşılırsa kitap yayımlansa bile okurunu bulamaz, bir köşede kalıverir. Bakın siz yıllardır bu gazetede yazıp emek harcıyor, adınızı duyuruyorsunuz; okur kitleniz oluşuyor. Hemen kitap yayımlatmak yerine mutfakta olup bitenleri biraz görmek gerek.
Günümüzde gençlerin facebook, twitter gibi sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Neredeyse bütün dünyayı gezip, okurlarla buluşan biri olarak bunun dünya gençliğinin sorunu olduğunu söyleyebilirim. Bunun geçici bir heves olduğunu düşünmek istiyorum. Yaşam, sosyal medyada zaman öldürecek kadar uzun değil! Bunu umarım çabuk fark eder gençler.
Watpad uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İnternet fenomenleri olan yeni bir nesil var karşımızda genç kızları etkileyen kitabı olan isimler hiç takip edebildiniz mi? Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Aslında gençlerin yazması çok güzel, bol bol yazsınlar, arkadaşlarıyla paylaşsınlar. Ancak watpad’de karşılaştığım pek çok yazı anlatım bozuklukları, yazım hatalarıyla doluydu. Onları düzeltecek editöryal bir sistem olmadığı için hatalarının farkında da değiller. Dili özensiz kullanmalarının yanısıra dikkatimi çeken başka bir konu da kurguların çoğunun var olan kitaplardan veya dizilerden etkilenerek oluşturulması. Yabancı isimler kullanarak daha “havalı” olacağını düşünen watpad yazanları (yazar demiyorum yazan diyorum) ileriye kalacak bir eser veremeyeceklerdir. Yazsınlar ama özgün kurgularla, iyi bir dille yazmaya çalışsınlar. O zaman yayınevleri de onları fark edip teklif götürecektir. Çabucak tüketilecek niteliksiz yazılar, okuyan için de yazan için de zaman kaybından başka bir şey olmaz.
Gelecek ile ilgili projelerinizden söz eder misiniz?
Çocukların ve gençlerin çok sevecekleri yeni kitaplar gelecek, şimdiden bu müjdeyi verebilirim. Daha fazla ipucu vermeyeceğim.
Günümüzün gençliğine üç tavsiye verecek olsanız bunlar ne olurdu?
Tavsiyeleri kimse dinlemez o nedenle tavsiye vermeyi sevmem.
2015’de Uluslararası Found In Translation Seçkisi Ödülü /Kayıp Kitaplıktaki İskelet (Aytül Akal ile birlikte) 2013’de Yılın Çocuk Kitapları Yazarı ödülü (Kosova) 2012’de Çamlaraltı Koleji Cumhuriyete Sahip Çıkanlar ödülü Kırmızı Şemsiye (Aytül Akal ile birlikte) adlı kitabı 2008’de CGYD tasarım özendirme ödülü Abullah Baştürk Işçi Öyküleri Yarışması 2. lik Ödülü (2005) Çocuk Edebiyatçıları Birliği Yılın Çocuk Şiiri Kitabı ödülü-2004/ Mavi Ay (Aytul Akal ile birlikte) TUDEM yayınları Çocuk Romanı Yarışması 1.lik ödülü /Mavi Zamanlar/ 2003 2002 Ömer Seyfettin Öykü 1.lik ödülü 2002 Samim Kocagöz Öykü 1. lik ödülü BU yayınevi Çocuk Romanı Yarışması 1.lik ödülü / Kayıp Seslerin İzinde/ (2001) BU yayınevi Çocuk Mizahı Öyküleri 3. lük ödülü /Üşengeç / (2000) Tömer- Anadili 2000’e öyküler Yarışması Ödülü (Su Yeşili, 2000) Tömer- Anadili Masal Yarışması Ödülü (Evinden Kaçan Masal, 1999) Yeni Asır- İçimizdeki köşe yazarları ödülü (1998) Bu ödülleri de eklemek istiyorum izninizle.
Elbette ekleyebilirsiniz.
Bizlere zaman ayırdığınız, önemsediğiniz ilçemize gelerek öğrencilerimize ışık olup yol göstererek onların hayal dünyasında yeni yolculuklara çıkmasını sağladığınız,samimiyetiniz,eşsiz sohbetiniz,mütevaziliğiniz için sonsuz teşekkür ediyorum.İnanın sizi çok seviyoruz.Sizin sayenizde sizinle yetişecek onlarca çiçeğin tohumlarını kendi ellerinizle hazırlıyorsunuz ne mutlu ki varsınız ve her çocuğun hayaline dokunuyorsunuz.Yaptığınız tüm edebi çalışmalar için sonsuz teşekkür ediyorum.
Ne mutlu bana, sizin gibi eğitimcilerle tanışıyorum kitaplarım sayesinde. Okuma kültürünü gençlerimize edindirmeye çalışan bütün öğretmenlere selam olsun. Bana “iyi ki yazıyorum” dedirten öğretmenlere yürek dolusu sevgimle… Halıkent Gazetesi’nin okurlarına da sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Demirci’de geleceğin yazarları ve geleceği kuracak nice yetenekli genç yaşıyor haberiniz olsun! Demirci’ye yine geleceğim…
Hazırlayan: İlknur Bursalı, Halıkent Gazetesi- Haziran 2017