MAVİSEL YENER İLE KORONA GÜNLERİ SÖYLEŞİSİ / YUSUF ÇOPUR / KALABALIK CADDE (20 NİSAN 2020)
Mavisel Yener. Çocuk edebiyatımızın Renkli Prensesi. Ve renklerin. Ve Gökkuşağının ve yağmurun. Ve duyarlı ablası yazınımızın. Ve verimli bir yazarı. Övgü mü tüm bunlar. Değil. Zaten bunları herkes biliyor. Hatta çok kez şahit oldum söyleşilerde çocuklar ona böyle hitap ediyor. Ben onların “yalancısı”yım. Corona günlerinde nasıl ayrı kalır çocuklardan, ne kadar üzülür, diye düşünürken onu hemen her gün online bir söyleşide gördüm. Onun da hep söylediği gibi, sevmekle başlıyordu hayat. Sevmekle gidiyordu yorgunluklar. Mesafeler de sevginin ışığında eriyip yok oluyordu. O da sevdikleriyle uzaktan da olsa ayrı kalmıyordu. Uzattım galiba. İşte, merak ettim Mavisel Yener’i ve neler yapıyor, günleri nasıl geçiyor diye bir sorayım dedim.
Okurlarıyla en çok buluşan yazarlardansınız. Sizin için “Corona Günleri” nasıl geçiyor, neler yapıyorsunuz?
Benim için oldukça verimli geçiyor günler. Evde kalıp okumayı/ yazmayı seven biri olarak bunu bir fırsata dönüştürdüm diyebilirim. Daha çok kitap okuyabiliyorum. Bunların yanı sıra izlemeyi istediğim ama ertelediğim iyi filmleri izliyorum. Bir de kendime sordum: “Hayatın boyunca yapmayı isteyip ama zamansızlık nedeniyle yapamadığın şey nedir?” diye. Bunun yanıtı “gitar çalmak” olarak çıkıp geldi belleğimden. Hemen kızımın gitarını aldım ve internetten derslere başladım. Korona günlerinden gitar öğrenmiş, gitar çalabilir olarak çıkacağım. Ayrıca, bu yıl okullarına gitmek için söz verdiğim ama zorunlu evde kalma nedeniyle gerçekleştiremediğim etkinlikleri internet üzerinden canlı olarak yapmaya başladık. Okullar yayınevlerim ile programı yapıp bana bildiriyorlar, ben de çocuklarla ekranda buluşup onlarla söyleşiyorum, sorularına cevap veriyorum. Öylesine çoğaldı ki, günde beş ayrı okulun öğrencileriyle buluştuğum oluyor. Aynı zamanda bir eş ve anneyim. Evimin sorumluluklarını da bunlara ekleyince günler dolu dolu geçiyor. Okuyan/yazan ya da sanatla ilgilenenlerin evde sıkılmasına olanak yok zaten.
Dijital buluşmalar ve söyleşilerle etkinliklerinize devam ediyorsunuz. Nasıl geçiyor bu buluşmalar, her iki taraf için de yeni bir zemin çünkü.
Başlangıçta korkmuştum, göz göze yaptığımız etkinlikler kadar verimli geçmeyebilir, diye düşünüyordum. Fakat öğrenciler, öğretmenler ve ben alıştık galiba. Gittikçe daha da verimli olmaya başladı. Öğretmenin moderatörlüğünde çocuklar sorularını sorabiliyor, kitaplarla ilgili görüşlerini bildiriyorlar. “Eski usul” buluşmaları elbette özlüyoruz hepimiz ama yine de duruma uyum sağladığımız için hepimiz kocaman alkışı hak ediyoruz. Asıl olanın kitap okumak, kitabın yazarına merak ettiklerini sormak olduğunu kavradı çocuklar. Kimi zaman ailelerin de ekran başında çocuklarıyla birlikte oturduğunu görüp mutlu oluyorum.
Yaşadığımız süreç dijitalleşmeyi de birçok alanda etüt etme imkânı verdi. Çocuk edebiyatının verimleri, süreçlerine nasıl etki eder sizce bu dijitalleşme. Yeni bir “tarz” ortaya çıkabilir mi?
Bu sorunuzun yanıtı için büyük resme bakmak gerekir. Yayınevlerinin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar onların kitap basmasını engellemeye başladığında, doğal olarak kitap üretiminde “yavaşlama” söz konusu olacaktır. Fakat bu yavaşlamaya belki de ihtiyaç vardı. İyi olanla yetersiz olan belki de daha çok birbirinden ayrılacak, iyi olan zamana kalacak. Yayınevleri sadece nitelikli olanları basacak. Okurun daha çok internet üzerinden alışveriş yapması online kitap satışlarını yükseltti; bu, güzel bir gelişme. Ancak bu tür alışverişe alışkın olmayan ya da ya da yapamayanların yerine kendimizi koyduğumuzda sorunun başka bir boyutunu da görebiliyoruz. “Yeni bir tarz” demişsiniz, belki bu “tarz” daha çok e-kitap, daha çok sesli kitap biçimine evrilebilir. Ama değişmeyen bir gerçek var; ürün her ne biçimde olursa olsun, ister elektronik kitap ister basılmış kitap, hepimizin her zaman edebiyata, okumaya ihtiyacının büyük olduğu.
Yakın zamanda Disleksik ve okumaya isteksiz çocuklar için özel bir koleksiyonda yer aldınız bir eserinizle. Bu “proje”den biraz bahseder misiniz?
Okumakta güçlük çeken çocuklarımızı alacakaranlıkta bırakmayalım diye yazılmış, sanat yolculuğunda kararlılıkla, sağlam adımlarla nasıl ileri doğru gidebileceklerinin ipuçlarını veren “Sen de Oku” koleksiyonu Tudem Yayınları tarafından hayata geçirildi. Benim seride iki kitabım var: Tembel Teneke Nerede, Çok Acayip Bir Macera. Tudem Yayın Yönetmeni İlke Aykanat bana bu projede bulunmamı teklif etti. “Okuma güçlüğü çeken çocuklara destek olmak,” gibi çok etkileyici bir amaçları vardı. Hayatını çocukların okumasına adamış bir yazar olarak, bunu aynı zamanda bir “çocuk hakları projesi” gibi gördüm. Her çocuğun okumaya hakkı vardı.
Büyük bir heyecanla kurguyu tasarlamaya başladım. Dikkat toplama sorunu ya da okuma güçlüğü olan çocuklara yazarken nelere dikkat etmem gerektiği konusunda araştırmalar, okumalar yaptım. Bu hazırlığımda hekim olmamın da bana çok yardımı dokundu.
Temel çıkış noktanız konusunda, kitaplarınıza temel yaklaşımınız veya, diğer kitaplarınızdan farklı mı oldu bu kitaplarınızda?
Temel çıkış noktamın diğer kitaplarımdan farklı olmamasına dikkat ettim. Çünkü okuma zorluğu çekse de çocuklar aynı şeylerden hoşlanıp, aynı şeylere gülüyor, yeteneklerini yetişkinlerin sevgisi, ilgisi ile büyütebiliyorlardı.
Her zaman temel çıkış noktam, çocuklara okumayı sevdirmek, okumanın eğlenceli bir eylem olduğunu düşündürmektir.
Birbirlerinin hayatına dokunarak sevgiyi, önyargısız olmayı, duygu yönetimini öğrenen, farklılıklardan rahatsız olmayan kahramanlar yaratarak çocuklara keyifli bir okuma serüveni sunmak istedim. Aynı zamanda hangi sorunları paylaşabilirim, onları bu çözüme nasıl ortak edebilirim, diye düşündüm.
Okumaya isteksizlik sanırım bir “tanı” gerektirmiyor. Çocuklarla, okullarla, öğretmenlerle çok sık buluşan bir isim olarak bir çocuğun özel sağlık veya psikolojik nedenler yoksa kitaba isteksizliği nerede başlıyor sizce?
Okumaya isteksizliğin pek çok nedeni olabilir. Sizin de vurguladığınız gibi fiziksel bir sorunu ya da psikolojik nedenleri olabilir. Fakat bunun dışındaki isteksizliklerin temel nedeni, çocuğun doğru kitapla buluşturulmaması. Çocuğun yaş grubu, ilgi alanı, öğrenme türü, çevresel koşulları göz önüne alınarak ona kitap önerilmesi gerekir. Yaş grubuna uygun olmayan, konusu ilgisini çekmeyen bir kitabı çocuk okumak istemeyecektir. Biz yetişkinler her kitabı okumak istiyor muyuz ki çocuklardan bunu bekleyelim? Her çocuk biriciktir, her çocuğun kodları farklıdır, biz yetişkinler bunu kabullendiğimizde onların kitap seçimlerine saygı duymayı öğreneceğiz. İşte o zaman kitapları istekle okuyacaklar. Çünkü kendi seçtiklerimizi daha çok severiz her zaman.
Özel eğitim gören çocuklarımız için çocuk edebiyatımız alanında yeterli çalışmalar, yayınlar yapılıyor mu sizce? Bu konuda neler yapılabilir?
Ne yazık ki çok geç kaldık bu konudaki çalışmaları yapmak için. Hazırladığımız serinin Türkiye’de ilk olduğunu düşünürseniz, epey gecikilmiş. Örneğin ben bu kitaplarda, okuma güçlüğü çeken çocuklar için hazırlanması nedeniyle, anlatımda farklı bir teknik uyguladım. Özellikle yaptığım sözcük tekrarları, zor okunabilen sözcükleri seçmemem, ritmik cümle yapıları, harf oyunları bunlardan bazıları. Özel seçilen puntolar, satır aralıkları, tasarım ve resimlerin teknik özellikleri yayınevinin deneyimi sayesinde, hedef kitlenin gereksinimini yanıtlayacak biçimde geliştirildi. Bundan sonrasında da disiplinlerarası çalışmaları artırarak özel eğitim gören çocuklar için neler yapabileceğimizi masaya yatırmamız gerekir. Ben bu kadarını yapabildim, herkes elinden ne geliyorsa yapmalı. Ben, okuma güçlüğü çeken çocuklar hakkında araştırmalar yaparak, onlar için özel olarak yazdım, bu kadarını yapabildim. Herkes elinden geleni yapmalı. İki kitapta da hikâyenin ucunu açık bıraktım, okurun yorumlaması, düşünmesi, kitaba katılımını hedefledim.
Sadece “okumaya isteksizler” için mi bu çalışmalarınız?
Bu kitabın hedef kitlesi yediden yetmişe herkestir. Fakat biraz daha spesifik bir yanıt istiyorsanız, yeni okuma yazma öğrenen 1.sınıf öğrencileri, dislektik çocuklar, öğrenme güçlüğü çeken çocuklar, farklı nedenlerle göz problemi yaşayan, sözcük ve satır atlayarak okuyan, bir kitabı bitirememe korkusu olan, okumayı sevmeyen çocuklar
Okuduğunuz bir kitabın kahramanı olmak isteseniz kim olurdunuz, niçin?
Bu sorunuzun yanıtı değişken, her yaşım ya da içinde bulunduğum durum için farklıdır. Şu anda ışınlanabilen bir kahraman olmak isterdim doğrusu, çünkü annemi çok özledim. Korona nedeniyle uzun zamandır yanına gidemiyorum.
Anne babalar sizlere de soruyordur sık sık. Çocuğun yaşına uygun kitaplar hangileri, diye. Veya çocuğum yaşından büyük kitaplar okuyor, ne yapmalıyız, diye. Ne demek sizce, bir çocuğun yaşına uygun kitap demek? Ailelerin, öğretmenlerin bu “uygun”luk için kriterleri neler olmalıdır?
Okuma kültürü edinmiş birey yetiştirmede en etkili yöntem çocuk-kitap etkileşimini sağlamaktır. Bu etkileşimin olumlu bir biçimde sağlanması için çocuğun kitabı sevmesi gerekir. Burada “sevmek” anahtar sözcük. Daha önce de vurguladığım gibi, her çocuk biricik. Algılama seviyeleri, dikkat süreleri, öğrenme biçimleri, ilgi alanları, duygusal öncelikleri gibi pek çok farklı unsur burada devreye giriyor. Biz, kitapların kapaklarına yaş grubu yazarken en alt yaş grubunu yazıp + işareti koyarız. Örneğin “7+” diye yazdığımızda yedi yaşın altı algılayamaz, ama bunun üstündeki her yaş grubu okuyabilir, anlamına gelir. Kitaplardaki bu notlar ipucu olabilir.Akran önerileri de çocuk için (özellikle on yaş üstünde) çok önemli yer tutar. “Ailelerin, öğretmenlerin bu “uygun”luk için kriterleri neler olmalıdır?” dediniz. Tek cümleyle şunu söyleyelim; Karakter, konu, ileti, dil ve anlatım, resimleme gibi çocuk edebiyatının temel öğeleri üzerine düşünen/uygulayan yazarların, nitelikli yayınevlerinin kitaplarını aileler ve eğitimciler gönül rahatlığı ile önerebilirler çocuklarına. Eğer çocuk o kitabı sevmemişse, zorlamadan bir başkasını denemesine izin verilmeli. “Uygunluk” onayını çocuk verecektir, bunu unutmayalım!
Aileler rahat olsun, çocuklarının yaşından büyük/küçük kitaplar okuduğunu düşünüp üzülmesinler, çocuk gerçekten de okuyup bitirebiliyorsa, sevmişse sorun yok! Çocuğumuzun kemik yaşını biliyoruz ama kitap yaşı değişik olabilir, değil mi?
Bu söyleşi için çok teşekkür ederim sevgili Yusuf Çopur. Sizin gibi bir eğitimci, yazarın soruları aracılığıyla okurlarımıza seslenmekten sevinç duydum. Herkese bol kitaplı günler dilerim.
Yusuf Çopur, Kalabalık Cadde, 20 Nisan 2020