Basından,  Sıcak Sıcak

ŞİİR SALDIM GÖKYÜZÜNE / ŞEREF BİLSEL / İYİ KİTAP (EYLÜL 2011)

SÖZCÜK SALDIM GÖKYÜZÜNE

Her şiir aynı zamanda bir yolculuğa davettir. Şiir kendimize, çevremize, başkalarına dışarıdan bakmamızı kolaylaştırır. Şehrin kargaşasından, insanların umutsuzluğundan, savaş haberlerinden uzak, mavi bir kıyıya taşır bizi şiir. Dünyada bizim gibi düşünen, bizim gibi sevinen, merak eden ve soru soran başka insanların da yaşadığını haber verir bize şiir. Bütün bunları en kestirme yoldan, en etkileyici bir söyleyişten yararlanarak ortaya koyar…

Eskilerin şaire verdiği pek çok isim (Şaman, Kam, Baskı, Ozan vs) arasında ‘Oyun’ da vardır. Oyun, dikkati diri tutar, heyecanı ayaklandırır, uyanık olmayı gerekser. Oyun, bir tasarım olarak başlangıca ve sonuca dayanır. Başlayıp bitirmeye. Oyun, çocukluk adlı heyecanlı, sevecen metnin önsözüdür. Bütün oyunlar başlar ve biter. Nereye mi gider oynanmış oyunlar? Nereye olacak, gökyüzüne elbet! Oradan da başka çocuklara… ihtiyacı olanlara. Tıpkı şiir gibi. Gökyüzüne şiir salmak gibi.

Şiir Saldım Gökyüzüne, edebiyatımızın pek çok cephesinde eser vermiş, üretken bir yazar olan Mavisel Yener’in çocuklar için kaleme aldığı -ilk basımı 2006’da yapılan-  şiir kitabının adı ( 3. basım, Nisan 2011, Tudem). Kitapta yer alan şiirleri resimleyen: Deniz Üçbaşaran. Kitabı okuyunca, dünyanın çocukların hatırına döndüğünü, büyüklerin ise eskimiş birer çocuk olduğunu hissediyoruz. Sözcüklerin sadece kara kara işaretler olmadığını, her sözcüğün içinde bir hayatın nefeslendiğini, insanın gelişim aşamaları gibi sözcüklerin de çocukluğunun, ilk gençliğinin, olgunluğunun, yaşlılığının olduğunu hissettiriyor bize  ‘Şiir Saldım Gökyüzüne’. Şiir dışındaki türler (roman, hikâye, deneme, eleştiri, makale vs) sözcüklere ihtiyaç duyduğu taraftan yanaşır, sözcükleri bütün cepheleriyle, bütün ağızlarıyla göstermeye yeltenmez; şiirdir, sözcüklerin her tarafını görünür kılan; bizde biriken duygulara, başkalarıyla konuşabilsinler diye karşılıksız bir fırsat veren…Ve şair kalemine getirdiklerini ister istemez çocukluğun toprağında ekilmiş sözcüklerden seçer. Çocukluğun toprağı; ilk konuşma, ilk yürüme, ilk soru sorma… kendi içinde biriciktir. Tıpkı şiir gibi. ‘Masumiyetin ele geçirilmesi’ gibi. Yazılmamış çocuklukları şiirlerle yeniden inşa etmek gibi…Gökyüzünün bütün insanlara aynı uzaklıkta olduğunu bilip ‘Şiir Saldım Gökyüzüne’ demek gibi.

Mavisel Yener’in ‘Şiir Saldım Gökyüzüne’ adlı kitabı 2006’dan beri okullarda okutulmakta. Bu kitabın çocuklar için yazılmış şiir kitaplarından ayrılan tarafları var: Öncelikle, her şiirin sonunda -devamında- yaratıcı okuma projesi kapsamında özenle hazırlanmış sorular var. Sadece sorular mı? Hayır! Soruları bahane edip şiirde hikâye edilen durum ve olayların izini süren, çocukları bu izler eşliğinde konuşturan, resim yapmaya yönelten dikkatler de var. Bu sorular, okunan metnin okuyucudaki izdüşümünü merak eden, okuyucuyu tamamlayıcı bir unsur olarak metne davet eden, sen de ‘açıl’ diyen bir kıyıdan hız alıyor. Kitapta yer alan şiirler hayatı birçok köşesinden kuşatan, okurları bu kuşatma içinde derinleşmeye, düş kurmaya davet eden bir kurguya sahip. Diyalektik bir kurgu bu. Bazen tümden gelerek bazen de tüme vararak bir yönteme yaslanan diyalektik bir kurgu. Şiirlerin sonuna varınca sizi bir tesadüf, bir rastgelelik karşılamıyor; şiirlerin sonuna varınca, tekrar baştan okuma ihtiyacı duyuyorsunuz, sizi bir espriyle, şaşırtmacayla, yabancılaştırma efektiyle tekrar başa, başladığınız yere davet ediyor. ‘Neyi kaçırmış olabilirim?’ sorusunu sorduruyor. Kitapta yer alan şiirler bu yönüyle sadece çocuklara değil, ‘olgun’ insanlara, hatta şairlere de sesleniyor. Hem yalınlık (çocuklara dönük) hem de bu yalınlıktan çıkan, kabaran derinlik.

“Gölün aynasında
bakıyor yüzüne
bir iz görüyor yanağında
torununun öpücüğünden kalma” (İzler, s. 77)

Şiir Saldım Gökyüzüne’yi okuyanlar; bu kitapta yer alan şiirlerin  bitmemiş şiirler olduğunu işaret eden, okuyanın düşlerini, duygularını, karşı duruşlarını kışkırtan bir alt metni de yanında getirdiğini görecektir. Mavisel Yener, sözcüklerin farklı katmanlarını (mecaz, yan vs) da ustalıkla gösteriyor, Bütün bunları ifade gücünü etkileyecek bir bulanıklılığa düşmeden, sözcükleri örgütleyen sesleri tökezletmeden yapıyor. Kitapta yer alan metinler donmadan, tanımlanmadan okurlar içindeki serüvenine yaslanarak devinimini, değişimini sürdürüyor.

Yener, çoğunlukla kurallı cümleler kullanıyor, tasvirlere yaslanıp bir olayı, olguyu resmediyor, böylelikle hafızada kalan, takip edilmesi kolay olan, okura ulaşıncaya kadar kendi sınırlarına sahip çıkan metinler yazıyor; bir işaret fişeği gönderiyor izleyicilere…ve soruyor: ‘kendinizde ne gördünüz?’ temel motif bu: ‘kendinizde’ neler oluyor? Şiir, insana gelir, bir yabani (has) dille; insan bunu tercüme eder ve kâğıda indirir; bir başka tercüme okurda başlar, ‘bu sana yazıldı, ihtiyacın varsa senindir!’ der. Okur da katılmak istiyorsa katılır bu serüvene, ama Mavisel Yener’in soruları karşısında ‘ben bu işte yokum!’ diyecek çok az insan buluruz herhalde. Kara ile Beyaz adlı iki köpeğin ‘aşk’ adlı şiire başlayışına bakalım:

Kara ile Beyaz’ın sesleri
suya değdi önce
sonra göğe yükseldi
Kara, bulduğu ekmeği
 sevdiğine getirirdi
Beyaz, zeytinin dibine gömdüğü kemiği
ona verirdi” (Aşk, s. 93).

Mavisel Yener kendi doğrularını okura dayatmıyor, okurların önüne bir gözlem, fotoğraf koyuyor ve okurlardan bütün bu biriktirdiklerini dağıtmalarını istiyor. Kitapta beş duyuya, özellikle işitmeye,  görmeye ve dokunmaya yol açan bereketli örnekler var. Toplam 27 şiirden oluşan ‘Şiir Saldım Gökyüzüne’ çocukların okuduklarıyla kendi hayatları arasında bağ kurmasını sağlarken, şiiri hayata, hayatın iskeletini çatan sıradan hikâyelere taşıyor. Hayattan hareketle şiire değil, şiirden hareketle hayata yönlendiriyor. Modern şiirin en büyük düşmanlarından hikâyeyi ( tahkiyeli anlatım) ustalıkla şiire yerleştiriyor. Çocuklara inanıyor Mavisel Yener, ‘inanır gibi’ yapmıyor. Sanıyorum, çocukları seviyor. Özellikle orta dereceli okullarda edebiyat öğretmenlerinin en sık şikâyet ettiği konuların başında ders kitaplarında yer alan metinlerin sonundaki ‘didaktik’ yönlendirici, bağlayıcı dilin konuşturduğu metinlerin  olmasıydı. Bence, bu kitabı okusunlar. Bu kitapla, biraz da kendilerini, şikâyetlerini okuyacaklardır.  Bir hayatı olan herkesin şiiri de olabileceğini, şiiri fetişleştirmemek gerektiğini, şiirden taviz vermeden anlatıyor Mavisel Yener. Tuhaf, sade, yalın anlatıyor. Çocuğum sana diyorum, anan baban da okusun! demeyerek anlatıyor.

Paylaş:

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.